(Doğumu: 18 Kasım 1924 / Ölümü: 3 Ağustos 1969)
Gönül insanı, besteci/türkücü Mehmet ve Zeynep oğlu Hüseyin Çakır 18 Nisan 1340 (1924) yılında Çaycuma’da doğup, 3 Ağustos 1969 yılında ölmüştür. Mezarı Çömlekçi Köyü’ndedir. Hüseyin Çakır, Ankara Hukuk Fakültesi’nde okurken kaldığı evin sahibinin kızı Sevim hanımla evlenir. Dilek ve İnci adlarında iki kızı vardır.
Hüseyin Çakır varlıklı bir ailenin oğludur. İlkokulu Çaycuma’da okur. O günlerde Çaycuma’da ortaokul ve lise bulunmadığından, öğrenimini tamamlamak için Bartın’a gider. Liseyi ise Kastamonu’da okur. Bartın’da saz çalan kişilerle tanışır, onlarla aynı ortamı paylaşır.
Hüseyin Çakır, sazla tanışmasını “Sazıma” adlı türküsünde şu şekilde ifade etmektedir;
“On beşimde çaldın benim gönlümü
Teline bağladım bütün ömrümü
Harcadım ben sana gece günümü
Duymasam sesini hicran ederim.”
Eski bağlama sanatçılarından ve Hüseyin Çakır’ın arkadaşı İsmail Özkan (Şah İsmail), o döneme ilişkin şu bilgileri aktarıyor: “Hüseyin Çakır, Bartın’da kaldığı süre içinde, saz ustalarından Baba Ziya (Özden), Muzaffer Özden, Avni Özden’le iç içeydi. Onlarla saz ortamlarını paylaştı. Bağlama çalmaya Bartın’da başladı. Çaycuma’da 1944-1945 yıllarında bağlama kursu açtı. Ben dahil bir çok kişi kursa gittik. Hüseyin Çakır benim ilk ustamdır. (İkinci ustam da, Halk Müziği Sanatçısı Şemsi Yastıman’dır.) Birçok şeyi Hüseyin Çakır’dan öğrendim. O üstün bir yetenekti. Kendine özgü bir mızrabı vardı. Çoğunlukla oyun havası çalardı. Bazen de uzun hava çalar söylerdi. İnsanlar ondan ilham almalıydı ama almadı. Hüseyin Çakır tek başına bağlamayı yaygınlaştıramadı. Çünkü buralarda böyle bir gelenek yoktu.”
Hüseyin Çakır’ın bağlama çalmasına babası razı olmaz. Aynı zamanda Çaycuma çevresinde de saz çalanlara karşı bir önyargı vardır. Şah İsmail: “Saz çalmak bu çevrede hoş karşılanmıyordu. Saz çalanlar Çingenelerle eşdeğerde görülüyor, ayıp karşılanıyordu. O zamanlar burada askeriye vardı. Subay takımı, memur çevresi, öğretmenler, hakimler, avukatlar müziğe yatkındı. Bu kesim bize sahip çıkıyor, saygı duyuyordu.” diyerek o dönem Çaycuma halkının yapısı hakkında bir anlamda ipucu veriyor.
Hüseyin Çakır zeki biridir. Liseyi bitirdikten sonra Ankara Hukuk Fakültesine girer. Fakat üçüncü sınıftan terk eder. Bir süre Ankara Barosu’nda çalışır. Bir yıl kadar da Çaycuma’da arzuhalcilik yapar. Ankara’da bulunduğu dönemde ünlü saz ustalarıyla tanışır. TRT Türk Halk Müziği Dairesi kurucularından Ahmet Gazi Ayhan’la yakın dostluk kurar. Yine Anadolu’yu karış karış gezip türküler derleyip, Türk Halk Müziğine önemli katkılar sunan Muzaffer Sarısözen’le tanışır. Ankara Radyo Evi’nde zaman zaman “mahalli sanatçı” olarak türküler söyler.
Hüseyin Çakır her sanatçı gibi duygulu ve içli biridir. Yakın arkadaşlarından Sadık Kurt, Hüseyin Çakır’ı anlatırken ilk cümlesi şu oldu: “İnsancıl biriydi, samimi ve iyi niyetliydi. Kimseye kötülüğü dokunmazdı.” Şah İsmail onun için: “Duygulu ve içli bir insandı, muhabbet düşkünüydü. Temiz giyinir, temiz gezerdi. Sokağa kravatsız çıkmazdı. Bir de Çaycuma’yı çok severdi” diyor. Kısa bir süre önce vefat eden ablası Esma Kantarcı onun için “O, benim için bambaşka biriydi. O’nun gidişi beni yaktı. O, ziyan gitti.” diyordu duygulanarak. Yine onu tanıyanlardan terzi Sadık Sağtekin ise şunları anlatıyor: “Hüseyin Çakır benden büyüktü. Rahmetli ağabeyimle ( Abdullah Sağtekin ) iyi arkadaştı. Sevdiği saydığı arkadaşlarıyla saz muhabbeti yapardı. Mükemmel bir saz ustasıydı. Sazın yanı sıra çok güzel yaylı tambura da çalardı. Geceleri evinin balkonunda çalar, çevre halkı dinlerdi. 1948-1950 yıllarında Halkevi’nde biz temsiller verir, piyesler oynardık. Çaycuma Güzelleştirme Cemiyeti adına komşu ilçelere giderdik. Zaman zaman Hüseyin Çakır’ı da götürürdük. Hüseyin Çakır’ın adından dolayı salon tıklım tıklım dolardı.” Hüseyin Çakır’ın başka bir özelliğini de, yeğeni, eczacı Murat Çakır şöyle ifade ediyor: “Amcam çok güzel sedef işlemeli bağlama ve cura yapardı. Sünnet düğünümde bana sedef işlemeli bir cura yaptı. Hala durur.”
Hüseyin Çakır’ın Beste, Türkü Ve Derlemeleri
Hüseyin Çakır’ın Muzaffer Sarısözen tarafından notaya alınmış ve TRT Türk Halk Müziği repertuarında bulunan Aman Of oyun havası en çok bilinen türküsüdür. Hüseyin Çakır’ın yeğeni Turgay Çakır’da bulunan ve Hüseyin Çakır’a ait not defterinde, söz ve bestesinin kendisine ait olduğunu belirttiği şu türküler de vardır: Döktür Muazzez, Yavru Kuşuma da, Ormanda Büyüyen, Kara Dayı, Maça Kızı, Sanat Destanı, Filyos Irmağı’nda Boğulan Gelin Gızıy Türküsü, Sazımın Sedefi Yok, Sazıma, Şu Çaycuma Dedikleri, Gidiyorsan Bir Defacık Bak da Git ve Çaycuma şiiriyle Atatürk için yazdığı “Ahir Zaman Kahramanı Atatürk” diye başlayan şiir. Yine bu not defterinde bilinen halk türküleri, çeşitli maniler ve kısa yazılmış türküler bulunmaktadır.
Aman Of Türküsü Üzerine Bir Anı
Çaycuma Ticaret ve Sanayi Odası ve Atatürkçü Düşünce Derneği şube başkanlarından merhum Maksut Çavdar, Çaycuma Ticaret ve Sanayi Odası Dergisinin Ekim 1995 tarihli ikinci sayısında “Anılar” başlıklı yazısında, Aman Of türküsü üzerine şunları yazmıştır: “Eski Çaycuma’da nişanlar, kınalar, düğünler evlerde veya bahçelerde yapılırdı. Radyodan başka müzik yayını yoktu. Birkaç ablamız ut ya da def çalarak eğlenilirdi. Defi, maharetle çalan gelin abla, oyuncuları daha hareketlendirebilmek için, eliyle def çalarken, ayaklarıyla da tempo tutar, ara ara “Aman offf…”u nefesinin yettiği kadar uzatarak oynayanları coşturur, kızlar da bu kıvrak ritimlere ayak uydururlardı.
1947 yılında biz de cemiyete girdik. Bu arada yaşıtlarımızla evlenenlerin düğünlerine katılıyorduk. Erkeklerin eğlencesinde de bu güzel oyun havamızı arkadaşımız merhum Hüseyin Çakır hünerli elleriyle çalar, uygun sesiyle meydan sazına vurdukça “Aman Of” türküsü daha bir güzelleşirdi. Bir gün radyoda Safranbolu Türküsü diye seslendirildi. Daha sonra da Saniye Can tarafından Zonguldak türküsü diye okundu: Yıl 1950.
Bizim bildiğimiz “Aman Of” oyun havasıdır. Bu çelişkiyi Hüseyin Çakır’a sorduğumda; “Evet ama türküler derleme şekline göre derleyene mal edilir. Bunu ben Ankara Radyosu’nda bir çok kez Çaycuma Türküsü olarak çaldım” deyince, zamanın Çaycuma Ortaokulu Müdürü aynı zamanda müzik öğretmeni Vedat Keçecigil’e sorduk. Bize, mahkemeye müracaat ederek tespit ettirilmesi gerekli olduğunu söyledi ve Hüseyin Çakır müracaat ederek derlemenin kendisinin olduğunu ve yıllardan beri okuyup çaldığını belirtti. Vedat Keçecigil, Ziya Mısırlı ve ben şahitlik ederek “Aman Of” oyun havasının, mahkemece “Çaycuma Oyun Havası” olarak tescilini yaptırdık.”
Sadık Kurt’da, “Aman Of” türküsüyle ilgili şunları anlatmaktadır: “Aman Of türküsünü Hanım Abla (Hanım Uzaldı) adında bir kadın nişanlarda, kınalarda, düğünlerde defle söyleyerek kadınları kızları oynatırdı. Bu türkü buralarda söylenirdi. Hüseyin Çakır bu türküyü derleyip bugünkü biçimini verdi.”
Hüseyin Çakır’ın Kendi Sesinden Ses Bandı
Hüseyin Çakır’ın zaman zaman Ankara Radyo Evi’nde söylediği türkülerin kayıtlarının TRT arşivinde olup olmadığı kesin bilinmemektedir. Hüseyin Çakır’ın bir arkadaş ortamında kaydedilen ve çeşitli türküler söylediği ses bandı, terzi Mevlüt Toplu ve öğretmen Mevlüt Kırnapçı tarafından gün ışığına çıkarılmıştır. Mevlüt Toplu, Hüseyin Çakır’ın sesinin kaydedildiği bir makaranın kendisine nasıl ulaştığını şöyle anlatmaktadır: “Hüseyin Çakır’ın sesinin olduğu makara bana 1982 ya da 1983 yılında ulaştı. Bana getiren İdris Yeşil’dir. Ses, makaraya Pehlivanlar Mahallesi’nde bir evde bir muhabbet ortamında kaydediliyor. O ortamda İdris Yeşil’in ağabeyi İlyas Yeşil’ de vardır. Ben makarayı, radyo tamircisi Ahmet Akyüz adlı arkadaşın dükkanına tamire getirilmiş, bu tür makaraları çalan eski bir teypte dinledim. Ve yıllar boyunca sakladım.” Bundan sonrasını Mevlüt Kırnapçı şu şekilde anlatıyor: “Yerel radyo Radyoaktif’te program yaptığım dönemde Hüseyin Çakır’la ilgili araştırma yapıyordum. Dostum Mevlüt Toplu’ya düşüncemi açtığımda, bana elindeki ses kaydından söz etti. Antika meraklısı Fatih isminde bir polis memurundan, bu tür makaraları kaydeden, çalan teybi alarak makarayı deşifre ettik. Bu makarada Hüseyin Çakır’ın kendisinin seslendirdiği şu türküler vardır: Bağlamam Rebap Oldu, Şeker Oğlan (Çaycuma uyarlamalı), Aman Of, Perişanım, Bağlama ile Açış, Şerifem, Dıv Dıv, Konuşmalar, Çiçek Dağı (Mucur Dağı), Sazım Ağlatma Beni, Çaycuma Destanı, Açıl Gel Ömrümün Varı, Vurma Zalım, Maça Kızı, Döktür Muazzez ve Yine Yeşillendi Fındık Dalları. Kayıt yaptığımız kasetten dört tane çoğalttık. Birini ben, birini Mevlüt Toplu aldı. Diğer ikisinden birini Radyoaktif’in sahibi Bülent Sağtekin’e, birisini de Hüseyin Çakır’ın yeğeni Turgay Çakır’a verdim.”
Bitirirken
Bugün Çaycuma’da yeni kuşak Hüseyin Çakır’ı tanımamaktadır. Tanıyanlarsa, Hüseyin Çakır’a bir takım ön yargıyla bakmaktadırlar. Çünkü Hüseyin Çakır bohem yaşayan bir insandı. Bu önyargı, onun bu yaşam tarzından gelmektedir. Oysa Hüseyin Çakır her şeyden önce bir gönül insanıydı ve doğal olarak da üretken bir sanatçıydı. Ona bu yönüyle bakılmalıdır.
(İsmet Akyol)